Dudak yarıkları operasyonlarından yarığın neden olduğu burun deliği asimetrisi ya da burnun orta çatısında eğiklik, yatıklık ortaya çıkmaktadır. Daha geçmiş dönemlerde kullanılan ameliyat tekniklerinde bu asimetrileri dudak yarığı operasyonu esnasında düzeltmek pek mümkün olmamaktaydı.
Operasyonlarda burun gelişimini bozmamak için burun bölgesine herhangi bir işlem yapılmamaktaydı. Ancak özellikle son 20 yılda gelişen teknikler ve teknoloji sayesinde günümüzde bu düzeltmeler yapılabilmektedir.
Üstelik elde edilen sonuçlara göre dudak yarıkları ameliyatında yapılan burun düzeltme işlemleri ileri dönemlerdeki gelişim problemlerini de ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle gereken hastalarda dudak yarığı operasyonu sırasında da burun için gerekli düzeltme işlemleri de yapılmaktadır.
Burun Düzeltme İşlemleri Nelerdir?
Dudak yarıkları ameliyatı esnasında burun odaklı yapılan işlemler rahatsızlığın durumuna göre değişiklik göstermektedir. Ameliyat esnasında rahatsızlığın durumuna göre burun kıkırdakları mümkün olabildiğince simetrik hale getirilmektedir.
Ayrıca burun kanatları da ortada toplanmaya çalışılmaktadır. Bu sayede dışarıdan bakıldığında düz ve simetrik burun görünüşü elde edilmektedir. Bu düzeltmeler özellikle asimetrinin çok aşırı olmadığı durumlarda kalıcı sonuçlar sağlamaktadır. Ancak bazı durumlarda çeşitli asimetriler tekrar görülebilmektedir. Bunun en büyük nedeni ise kemik gelişiminin henüz tamamlanmamış olmasıdır.
Hastada kemik gelişimi tamamlanıncaya kadar bu tarz asimetrilerin tekrar görülmesi normaldir ve tekrar operasyon gerekebilmektedir.
Asimetrinin Meydana Geldiği Durumlar
Dudak yarığı ameliyatı küçük yaşta yapılmaktadır ve bu nedenle burun düzeltmesi de aynı şekilde gerçekleştirilmektedir. Her ne kadar düzeltme işlemleri burun gelişiminde problemlerin görülme riskini düşürse de yüz ve kemik gelişimi devam ettiği için ilerleyen dönemlerde burunda asimetri gelişmesi son derece normaldir. Bu genellikle milimetrik burun ucu düşmeleri, burun deliği asimetrileri ya da burun kanatlarının açılması şeklinde görülmektedir. Özellikle dudak yarıklarının şiddetli olduğu durumlarda sonradan bu tarz asimetriler yaygın şekilde görülmektedir.
Meydana gelen asimetri nefes alıp vermeyi zorlayacak şekilde olduğunda çocuklar genellikle ağızları açık bir şekilde uyumaktadır ancak bu nadir şekilde görülmektedir. Daha sık karşılaşılan durumlar ise kozmetik problemlerdir. Bu gibi durumlarda çocuklar akranlarıyla ve aynalar ile aralarına mesafe koymaktadır. Bunu ortadan kaldırmak için ileride yine burun ve üst dudak düzeltme ameliyatı gerçekleştirilmektedir. Ancak bu operasyonların olabildiğince geç yapılması tavsiye edilmektedir.
Özellikle 20’li yaşların başında kemik gelişimini tamamlamış olan hastalara yapılan düzeltme ameliyatlarının sonucu hem kalıcıdır hem de daha yüz güldürücü olmaktadır.
Deri kanseri, her kanser türünde olduğu gibi erken teşhisi çok önemli olan bir hastalıktır. Fark edilmesi zor olduğu için özellikle risk altında olan kişilerin çok daha dikkatli olması gerekir. Deri kanseri belirtileri ve tedavileri hakkında Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Hakan Ağır ile konuştuk.
Deri Kanseri Nedir?
Deri kanseri, deri hücrelerinin anormal büyümesi ile meydana gelmektedir ve genellikle cildin güneşe maruz kalmasıyla olmaktadır. Deri kanserinin bazal hücreli karsinom, skuamöz hücreli karsinom ve melanoma olmak üzere üç ana türü bulunmaktadır. Ultraviyole ışığa maruz kalmak cilt kanseri riskini arttırmaktadır. Her ne kadar yüz, dudak, kulak, ense, göğüs, kol ya da el gibi güneşe maruz kalan yerlerde meydana gelse de nadir olarak avuç içi, parmak ya da ayak tırnağı altında da deri kanseri görülebilmektedir. Her cilt renginden insanda deri kanseri meydana gelebilmektedir. Ancak koyu tenli insanlarda melanoma genellikle avuç içi gibi güneşe çok maruz kalmayan yerlerde görülmektedir.
Deri Kanseri Belirtileri
Bazal hücreli karsinom genellikle yüz ve ense bölgesinde yani güneş ışığına maruz kalan yerlerde görülmektedir. Ayrıca en sık karşılaşılan deri kanseri türüdür. İnci ya da sedef benzeri mumlu kabarıklık ya da kahverengi lezyon şeklinde görülmektedir. Skuamöz hücreli karsinom ise yüz, kulak ve el bölgesinde sıkça görülmektedir. Koyu ten rengine sahip kişilerde ise güneşe maruz kalmayan yerlerde de oluşabilmektedir.
Skuamöz hücreli karsinom sert ve kırmızı bir nokta ya da yüzeyi pullanmış ya da kabuklanmış bir lezyon olarak görülmektedir. Melanoma ise vücudun herhangi bir yerinde meydana gelebildiği gibi bir cilt lekesi de zamanla kanserleşebilmektedir. Erkeklerde yüz ya da bel bölgesinde daha sıkça görülürken kadınlardın ayaklarında sık sık görülmektedir. Genellikle kahverengi ya da koyu renkli noktalar şeklindedir. Mevcut lekede renk, boyut ya da his değişikliği de lekenin kanserleştiğinin bir belirtisidir. Ayrıca düzensiz şekle sahip kırmızı, pembe, beyaz, mavi ya da koyu mavi renginde küçük lezyonlar, kaşınan ya da yanan acılı lezyonlar, ağız, burun, vajina ya da anüs çizgisinde meydana gelen mukuslu yapılar da melanoma belirtileri arasında yer almaktadır.
Deri Kanseri Tedavi Yöntemleri
Deri kanserinin farklı türleri olması nedeniyle aynı zamanda farklı tedavi yöntemleri bulunmaktadır. Ayrıca boyutu, derinliği, lokasyonu ve oluşturduğu lezyonlara göre de tedavi yöntemi değişmektedir. Sadece cildin yüzeyini etkileyen küçük kanserli hücreler bazı durumlarda biyopsi ile tamamen temizlenebilmektedir.
Deri kanserinde kullanılan en yaygın yöntem kesi ile hücrenin alınmasıdır. Yaygın olarak tercih edilmesinin bir diğer nedeni de hemen hemen her cilt kanserinde uygulanmasıdır. Bazı durumlarda tümörü çevreleyen sağlıklı deri de ekstra olarak alınabilmektedir. Ancak büyük alana yayılmış ve tedavisi zor olan ya da tekrarlayan durumlarda Mohs ameliyatı tercih edilmektedir. Bu yöntem genellikle burun gibi olabildiğince az derinin etkilenmesinin gerektiği alanlarda tercih edilmektedir. Ayrıca hem bazal hem de skuamöz hücreli karsinomun görüldüğü durumlarda da Mohs ameliyatı yapılmaktadır.
Vasküler doğum lekeleri olarak bilinen damarsal kökenli lekeler genellikle kan damarlarının ve damar hücrelerinin anormal formasyonu veya büyümesi ile ortaya çıkmaktadır. Damarsal kökenli lekeler hemanjiom, somon lekesi(nevüs simplex) ve şarap lekesi(nevus flammeus) olarak üçe ayrılmaktadır. Damarların formasyonunu düzenleyen endothelial hücrelerin tetiklenmesi ve sayısın artmasıyla meydana gelmektedir. Vücudun her yerinde meydana gelebilse de genellikle baş ve ense bölgesinde sıkça görülmektedir. Doğumda küçük bir kırmızı leke görülebilmektedir. Ancak hücrelerin büyümesi doğumdan sonraki ilk ayda gerçekleşmektedir. Endothelial hücreler hızla büyümeye başlar ve bu durumda leke de doğum takip eden birkaç hafta içerisinde büyür. Genellikle bir yıl içerisinde ise stabil hale gelir ve yıllar içerisinde yavaş yavaş ortadan kalkar. Lekelerin yarısı 5 yaşına kadar %70’i ise 7 yaşına kadar ortadan kalkmaktadır.
Hemanjiom
Hemanjiom her 20 bebekten 1’inde görülebilmektedir. Ayrıca kız bebeklerde erkeklere göre üç kat daha fazla görülme oranına sahiptir. Prematüre doğan bebeklerde doğum lekesi görülme oranı da artmaktadır. Hemanjiomlar çilek lekesi ve kavernöz ya da derin hemanjiom olarak ikiye ayrılmaktadır. Çilek lekeleri adını parlak kırımızı renginden almaktadır. Cildin yüzeyinde olan bu lekeler genellikle düzdür. Kavernöz ya da derin hemanjiom ise cildin daha derinlerinde yer alan mavi-gri renkli lekelerdir. Bu tip doğum lekeleri doğumdan haftalar belki aylar sonra görülebilir hale gelmektedir. Lekeler ilk yıl büyüme gösterse de daha sonra yavaşça kaybolurlar. Genellikle 10 yaşına kadar geçmektedir ancak bazı durumlarda solgun renkli bir leke kalabilmektedir.
Somon Lekesi (Nevüs Simplex)
Somon lekeleri kan damalarının düz ve pembe, kırmızı renkli izler oluşturduğu zararsız doğum lekeleridir. Bu lekeler vücudun herhangi bir yerinde meydana gelebilmektedir. Ensede görülenleri genellikle kalıcıdır ancak saçın çıkması ile beraber görünmez olmaktadır. Somon lekeleri yüzün merkezinde, alında, göz kapaklarında ya da dudaklarda görülebilmektedir. Bebeğin büyümesi ile beraber tamamen kaybolmaktadır ve çok nadir durumlarda tedavi gerektirmektedir.
Şarap Lekesi (Nevus Flammeus)
Şarap lekesi en nadir görülen damarsal kökenli doğum lekesidir. Doğum esnasında bu lekeler vardır ve genel olarak yüzde görülmektedir. Doğumda düz yüzeyli pembe ya da kırmızı renkli olan lekeler zaman içerisinde koyulaşarak kırmızı ya da mor rengi almaktadır. Ayrıca lekenin altında kalan cilt kalınlaşabilmektedir. Çocukların büyümesi ile beraber doğum lekesi de büyümektedir. Çok nadir durumlarda Sturge-Weber sendromunun bir sonucu olarak oluşmaktadır. Bu sendrom beyindeki kan damarların anormal oluşumundan kaynaklanmaktadır. Her ne kadar nadir görülse de özellikle yüz bölgesinde şarap lekesi olan çocuklarda görülme riski yüksektir.
Bebekler söz konusu olduğu zaman her tedavi ebeveynler için zorludur. Ancak tedavinin doğru yapılması sağlık açısından çok değerlidir. Bebeklerde yanık tedavisi hakkında merak edilenleri Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi UzmanıProf. Dr. Hakan Ağır ile konuştuk.
Bebeklerde Yanık Tedavisi Nasıl Olmalıdır?
Yanık tedavisi gelecekte bir iz kalmaması açısından son derece önemlidir ve bu nedenle bebeklerde de yanıklara dikkatle yaklaşmak gerekmektedir. Yanıklar cilde ve diğer vücut dokularına verdikleri zarara göre sınıflandırılmaktadır.
Birinci dereceden yanıklar güneş yanıkları gibi yanıklardır ve hızlı bir şekilde iyileşmektedir. Bu yanıklar ciltte kızarıklıklara neden olmaktadır ve herhangi bir profesyonel müdahaleye ihtiyaç duyulmamaktadır.
İkinci dereceden yanıklar ise daha ciddidir ve medikal müdahale gerektirmektedir. İkinci dereceden yanıklarda ciltte kabarcıklar ve soyulmalar meydana gelmektedir. Bu kabarcıkları patlamamak gerekmektedir. Doğru bir tedavi ile ikinci derece yanıklardan sonra çok nadiren iz kalmaktadır.
Bir diğer yanık türü de üçüncü dereceden yanıklardır. Bu durumlarda hızlı bir şekilde medikal müdahalede bulunmak gerekmektedir. Yanık bölgesi kurudur. Ayrıca bölge beyaz, sarı ya da parlak kırmızı renktedir. Çok yoğun yanık olan bölgede kabarcıklar oluşmaz ancak bu bölgeler kabarcıklarla çevrilidir. Yanık yarası sürekli olarak değişmektedir ve bazı durumlarda yaralanmanın derinliğini ilk 2 ile 5 gün içerisinde anlamak zor olabilmektedir. Ayrıca yanıklar son derece acılıdır ve bu nedenle özellikle bebeklerin mümkün olduğu kadar rahat ettirilmesi gerekmektedir.
Yanıkların İyileştirilmesi
Yanıkların iyileşme süreci son derece önemlidir. Bu süreçte yüksek proteinli diyet tavsiye edilmektedir. Süt, et, yumurta, yoğurt ve peynir gibi protein açısından zengin gıdalar iyileşmeye yardımcı olmaktadır. Yanıkların iyileşme sürecinde meyve suları ya da atıştırmalıklar tüketilmemelidir. Cildin iyileşmesi ile beraber parfümsüz losyonlar ve nemlendiriciler cilde uygulanmalıdır. Bu noktada önemli olan losyonun cilt tarafından tamamen emilene kadar masaj yaparak sürülmesidir. Losyon masajı cildin sanki yaralanmamış gibi esnek ve pürüzsüz olmasını sağlamaktadır. Ayrıca kaşınmaya da iyi gelmektedir. Bununla beraber iyileşme sürecinde bandajlar da kullanılabilmektedir. Özellikle yaralı dokunun üzerinde yapılan bandajlar yaranın daha ince olmasını sağlamaktadır. Ancak bandaj kullanımının doktor tarafından tavsiye edilmesi gerekmektedir. Tavsiye edilmediği durumlarda ise kullanılmamalıdır. Yanık meydana gelen bölgenin ayrıca 6 ay boyunca direkt güneş ışığından korunması gerekmektedir. Bu noktada yüksek faktörlü güneş kremleri de yardımcı olabilmektedir.
Evde Dikkat Edilmesi Gerekenler
Yanıkların iyileşme sürecinde dikkat edilmesi gereken şeyler bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de ateştir. Bebeği ateşinin 38 dereceye yükselmesi durumunda tekrar doktorla iletişime geçilmelidir. Bir diğer konu da kıyafetlerdir. Kıyafetlerin sürekli kuru olması gerekmektedir. Kıyafetin ıslanması ya da kirlenmesi durumunda hemen değiştirilmelidir. Bunlarla beraber dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da enfeksiyondur. Yanmış dokunun enfeksiyon kapması durumun daha da ciddi bir hal alması demektedir. Ateşin 38 derece çıktığı durumlarda, bölgede acının ve rahatsızlığın arttığı durumlarda, yaralı doku çevresinde kızarıklık meydana geldiğinde, bölgenin kötü kokması halinde, kırmızı kızarıklıklar görülmeye başlandığında ya da sıvı birikmesi olduğunda vakit kaybetmeden doktor ile iletişime geçmek gerekmektedir.
Doğum lekeleri, doğumdan sonraki ilk birkaç haftada genellikle görülen ciltteki renk değişiklikleridir ve çoğunlukla kanser riski taşımazlar. Doğum lekeleri yüzde veya vücudun diğer bölgelerinde görülebilir. Farklı şekil, boyut, görünüş ve renklerde olabilirler. Bazı doğum lekeleri kalıcıyken, bazıları zamanla kaybolur. Doğum lekeleri genellikle zararsızdır, fakat bazı durumlarda altında yatan sağlık sorunları olabilir. Doğum lekelerinin neden ortaya çıktığı kesin olarak bilinmemektedir; ancak, küçük bir kısmı genetik faktörlerle ilişkilendirilir ve ailelerde görülebilir. Çok azı genetik mutasyon sonucunda ortaya çıkar. Örneğin, bazı bebeklerde görülen şarap lekesi olarak bilinen nevus flammeus, çok nadiren Klippel-Trenaunay sendromu ile ilişkilidir. Doğum lekeleri, doğumdan önce veya hemen sonra oluşabilir. İlerleyen yaşlarda oluşan benzer lekeler, genellikle doğum lekesi olarak kabul edilmez.
Doğum Lekesi Türleri Nelerdir?
Doğum lekeleri, vasküler ve pigmente olmak üzere iki ana gruba ayrılır, her biri farklı nedenlere bağlıdır. Vasküler doğum lekeleri, cildin kan damarlarının normalden farklı oluşumu ve bir bölgede yoğunlaşmasıyla karakterizedir. Pigmente doğum lekeleri, bir bölgedeki pigment hücrelerinin aşırı birikimiyle oluşur. Bu pigment hücreleri cilde doğal rengini verir.
Pigmente Doğum Lekeleri
Moğol lekeleri düz ve mavimsi gri renktedir, özellikle koyu renkli ciltlerde görülür. Bu zararsız lekeler, genellikle sırtın alt kısımlarında bulunur ve çoğunlukla 4 yaşına kadar kaybolur.
Konjenital nevüsler çeşitli renklerde olabilir ve vücudun herhangi bir yerinde görülebilir. Bazıları zamanla kaybolurken, bazıları kalıcıdır. Değişiklikler cilt kanserinin bir işareti olabilir.
Sütlü kahve lekeleri genellikle oval şekildedir ve soluk kahverengi renktedir. Bunlar, doğumdan erken çocukluğa kadar ortaya çıkabilir ve bazen birden fazla olabilir.
Vasküler Doğum Lekeleri
Bazı durumlarda ekstra kan damarı bir araya toplanmaktadır ve ciltte bir grup olarak gözükmektedir. Bunlara vasküler doğum lekesi adı verilmektedir. Yenidoğanların %40’ında bu tarz lekeler görülebilmektedir. Vasküler doğum lekeleri de kendi içerisinde somon lekesi, hemanjiom ve şarap lekesi olmak üzere üçe ayrılmaktadır.
Somon lekesi: Genellikle gözlerin ve göz kapaklarının arasında ya da ensede meydana gelen kırmızı ya da pembe renkli lekelerdir. Cildin altında küçük kan damalarının gruplaşmasıyla olmaktadır. Somon lekelerinde tedaviye gerek duyulmamaktadır ve bu lekeler zaman içerisinde ortadan kalkmaktadır.
Hemanjiom: Hemanjiomlar genellikle pembe, mavi ya da parlak kırmızı renktedir. Çoğunlukla baş ya da ense bölgesinde, yoğun bir şekilde görülebilmektedir. Hemanjiomlar ilk başta boyut olarak küçük ve düz şekillidir. Ancak birkaç ilk birkaç ay içerisinde büyüyebilmektedir. Birçok hemanjiom ergenlik çağlarına gelindiğinde kaybolmaktadır. Bazı durumlarda soluk bir iz kalabilmektedir. Hızlı büyüyen hemanjiomların çocuğun görüşünü ya da nefes alışını etkilememesi için cerrahi müdahale ile alınması gerekmektedir.
Şarap lekesi: Bu lekeler cildin altındaki küçük kan damarlarının anormal formasyonu nedeniyle oluşmaktadır. Vücudun her yerinde görülebilse de genellikle yüz ve ense bölgesinde sıkça rastlanmaktadır. Bu lekeler ilk başta pembedir ancak zaman içerisinde kırmızı, koyu kırmızı ya da mor renk alabilmektedir. Zaman içerisinde kaybolmazlar ve tedavi edilmediğinde giderek koyulaşırlar. Lekenin olduğu bölgelerde cilt çok kuru, kalın ve pütürlü bir yüzeye sahip olmaktadır. Göz kapaklarında meydana geldiğinde tedavi edilmesi ve yakından takip edilmesi gerekmektedir. Çok nadir durumlarda genetik olarak ortaya çıkabilmektedir.
Doğum Lekesi Neden Olur?
Doğum lekelerinin oluşumuna ilişkin kesin nedenler tam olarak anlaşılamamıştır. Genetik faktörler ve çevresel etkilerin kombinasyonunun bu lekelerin oluşumunda rol oynayabileceği düşünülmektedir. Vasküler doğum lekeleri, kan damarlarının anormal gelişimiyle ilişkilidir, pigmente doğum lekeleri ise melanin pigmentinin ciltte düzensiz dağılımı sonucu oluşur. Bu lekeler genellikle zararsızdır ve çoğu zaman tedavi gerektirmez. Ancak, bazı durumlar altında yatan ciddi sağlık sorunlarının belirtisi olabilir, bu yüzden değişiklikler fark edildiğinde sağlık profesyoneline başvurmak önemlidir.
Ampütasyon bir uzvun bir kısmının ya da tamamının cerrahi müdahale ile alınmasıdır. Arterlerin tıkanması ya da daralması nedeniyle kan dolaşımının bozulması, ağır yaralanma, kemikte ya da kasta kanserli tümör oluşumu, soğuk ısırması, sinir dokusunun kalınlaşması ve antibiyotikler ile iyileştirilemeyen ciddi enfeksiyonlar sonucunda uzuvlar alınabilmektedir. Ancak gelişen teknoloji ve yeni yöntemler sayesinde ampütasyon işlemine eskisinden daha nadir şekilde başvurulmaktadır. Günümüzde ağır yaralanmalar sonrasında bile ampütasyon yerine kurtarma uygulamaları gerçekleştirilebilmektedir. Artık ampütasyon her şey denendikten sonra ve hiç sonuç elde edilemediğinde son çare olarak düşünülmektedir. Her ne kadar alınmış uzuv hastanın fiziksel olarak sağlığına kavuşmasını sağlasa da sonrasında rehabilitasyon süreci ve hastanın ruhsal durumu o kadar kolay iyileşmeyebilmektedir.
Hangi Bacaklar Kurtarılabilir?
Bacak ağır yaralı olsa bile kurtarılabilmektedir ancak bunun için belirli kriterlerin sağlanması gerekmektedir. Hastaların az da olsa parmaklarını oynatabiliyor olması onlar için büyük bir avantaj sağlamaktadır. Her ne kadar bacakta çok ağrı olsa da bacağın beyaz olması kurtarılabilir olma ihtimalinin çok yüksek olduğu anlamına gelmektedir. Bacağın kurtarılmasında erken teşhis ve müdahale önemli rol oynamaktadır. Günümüzde minimal invaziv yöntemler sayesinde lokal anestezi ile kurtarma işlemleri yapılabilmektedir. Üstelik bu uygulamaların küçük kesilerden yapılabilmesi nedeniyle ameliyat sonrasında yara izi pek belli olmamaktadır. Bu noktada hastaların özellikle 40 yaşın üstündekilerin düzenli olarak kontrol yaptırması büyük önem taşımaktadır. Özellikle şeker hastası olanlarda bacağın durumu çok geç anlaşılabilmektedir ve bu nedenle bacağın kurtarılması için geç kalınabilmektedir.
Bacağın Kurtarılamadığı Durumlar
Bacak her ne kadar ağır yaralanmalar sonrasında kurtarılabilse de bazen hastalar bunun için çok geç kalabilmektedir. Özellikle şeker hastalarında bu durum daha sık görülmektedir. Şeker hastalarının ayaklarında herhangi bir ağrı meydana gelmemektedir. Ancak ayakta çıkmaya başlayan yaralar uzun süre iyileşmediğinde bir doktora danışılsa da yeterli olmayabilir. Bu da bazı durumlarda çok geç kalınması anlamına gelir. Bununla beraber parmaklarını oynatamayan hastalarda, sinir hasarı meydana gelen hastalarda ve enfeksiyonun kemiğe kadar ulaştığı durumlarda kurtarma mümkün olmamaktadır. Ayakta ya da parmakta renk değişimi meydana geldiğinde doku koyu mor ya da siyah olduğunda kurtarma için geç kalınmış demektir. Bu durumda ampütasyon işlemi kaçınılmaz olmaktadır.